6 Ağustos 2009 Perşembe

futbol taraftardır.


Ben, uzun seneler önce, futbolun taraftar olduğuna inandım...

O maçı güzelleştiren, nefis bir stadyum, güzel bir zemin, iyi bir kadro, limonata gibi bir hava kadar, dolu tribünler oldu benim için...

Hatta tribünler olduktan sonra, onlar olmasa bile oldu zaman zaman...
Ben tribünde edinilen arkadaşlıkları,
o haftadan haftaya, 90 dakika için bir araya gelmeleri,
tribünde gülme krizine girmeleri,
devre arasında maç geyiği yapmaları,
kim var kim yok diye bakmaları,
tekrarı olmayan pozisyonu kaçırdığında yanındakine ‘Kim attı, kim attı?’ diye sormaları sevdim...

Aynı anlamsız tezahüratı, bir profesöre ve bir ilkokul mezununa,
bir üst düzey yöneticiye ve kapıcısına omuz omuza yaptıran neydiyse artık,
benim sevdiğim tam da oydu...
Soğuk havalarda tribünde bir avuç olmanın hissettirdiği ayrıcalığı sevdim ben...
Soğuktan donmaya ramak kala patlayan ve tek amacı bizi zıplatarak ısıtmak olan
“Çıldır, çıldır, çıldırmayan...” tezahüratını sevdim...

Hava ne kadar soğuk olursa olsun, tribünde hissedilen ‘Aslında o kadar da soğuk değil!’ duygusunu sevdim...
Yağmurda ıslandığını fark etmeden ıslanmayı, güneşte yandığını anlamadan yanmayı sevdim...

İlk defa çıktığı kız arkadaşını maça getirip, galibiyet sonrası tezahürat yapa yapa eve gittiği için kızı statta unutan salak tribün arkadaşımı sevdim...

Her maçı falancanın sağında filancanın solunda,
sezonlardır yıkanmayan kokuşuk (aka uğurlu) formasıyla seyretmezse o maçın kesin kaybedileceğine inanan naif erkekleri sevdim...
“Bu erkekler neden sadece statta naif?” diye düşünmeyi sevdim...

Gittiğimiz fasıllarda bazı şarkıların ‘orijinal’ versiyonunu hatırlamamayı,
büyük bir ciddiyetle, kimseye fazla çaktırmamaya çalışarak tribün versiyonunu söylemeyi sevdim...
Alelade bir şarkı radyoda çalarken içimden, sırf o şarkı bizim takım gol attığında statta çalan şarkı olduğu için kendimi ‘Gooool’ diye bağırırken yakalamayı sevdim...

Maç öncesi tahmini 11’ler yapmayı sevdim...

Maç sonrası ev yolunda maç kritiği yapmayı da...

Hagi’yi sevdim ben... Hooijdonk’u sevdim... Nouma’yı da...

Banu Yelkovan
Radikal

Hiç yorum yok: