31 Mayıs 2009 Pazar

bukowski...


van gogh kulağını kesip
bir
orospuya verdi
orospu
hunharca fırlattı
kulağı
sokağa
tiksinerek.

van,
orospular
kulak
istemezler
para isterler

sanırım bu yüzden
muhteşem bir
ressamsın sen
başka
birşeyden
anlamadığından

Dört parmak


Çin'li sanatçı Sheng Qi, 1989'da Tiananmen'de yaşanan olayları protesto etmek için bir parmağını kesmişti! (Nat.Geo.Mayıs 2008)

Sideways


Bazen çok şaşırıyorum kendime....

1990-96 yılları arasında dersten daha çok Beşiktaş'ın kapalı tribününe devam ettim. Öğrenciyken sahte biletle maçlara girdim. 10 tane deplasmana gitmişliğim vardır.
Beşiktaş'sız nefes alamayan birisiyim.

6 yıl sonra takımım şampiyon oldu. Ben birahanede maçı bitirdikten sonra eve geldim ve Sideways' i seyretmeye başladım.

Onlarca kişi aradı, mesaj attı. Taksimdeyim, Köyiçindeyim sen neredesin, burasını yakıyoruz diye....
İnanamadılar garip geldi onlara ; "evde pijamalarımı giydim, film seyrediyorum"sözü....

Öylece seyrettim, hiç bir şey hissetmiyorum...

Filmi sormayın, aklımda hep başka şey olduğu için kendimi vermedim.
Aklımda Beşiktaş yoktu...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

ağlayabilmek


Ağlayabilen erkekleri genelde çok samimiyetsiz bulurum, onları duygusal bulan kadınları da çok saf...

Nedense sadece kendi dertlerine ağlayabilmektedirler. Botaş kuyularından çıkan cesetler pek umurlarında olmaz yada ne bileyim istanbuldaki geçmişleri 1400 yıllarına dayanan rum bir ailenin istanbul özlemi.....

Bu yazdıklarımdan benim "erkekler ağlamaz" türüne ait olduğumu düşünebilirsiniz. Aslında vara yoğa ağlarım, bazen otobüste bile....

çetin altan


Taş adlı köşesinde, 1960'taki 28 nisan olaylarinin (hani turan emeksiz'in öldürüldügü) ertesi günü yazdığı en kısa ve en çok ses getiren köşe yazısı şöyleydi


































"bugün canım birşey yazmak istemiyor"

29 Mayıs 2009 Cuma

aşk


İnsan kendini nesneleşirdikçe, eskiden yüksek anlam verdiği duyguları da artık nesne gibi kullanıyor. Eskiden sevdiği kadını kutsal bilip elini süremeyen adamlar vardı.

Aşk sonra şurada otuz yıl önce sel gibiydi, her boşluğu doldurur, her insanı dışarıda bırakmadan sarardı, bugünse insan aşkı kullanmaya başladı, bir çanta gibi yanında taşıyor ya da bir giysi gibi onu geride bırakıyor!

Tahir M. Ceylan

çocuk ve felsefe


Aslında çocuk yok; J. Dewey'in dediği gibi, küçük yetişkinler var. "Çiçekler mutlu olur mu?" gibi bir soru sorar çocuk. Bu soruyu bir felsefe sorunu gibi alabilirsiniz. Gelişmiş ülkelerde, üniversitelerde yalnız çocuk psikolojisi bölümleri değil, çocuk felsefesi bölümleri de bulunmaktadır.


Prof. Dr. İhsan Turgut

doğa


Ansiklopedi fikrinin ilk yaratıcısı hümanist filozof Diderot (1713-1784) doğanın (Belki de Tanrı'nın) insanoğluna şöyle seslendiğini yazmış (*)...

"...Sana verdiğim dünyanın sınırları dışında mutluluğu boşu boşuna arama... Tüm zamanlarda yaşamış insanların tarihlerini incele... Göreceksin ki insanların şu üç yasadan kaçışı yoktur; Doğa yasalarına, toplum yasalarına ve dini yasalara... Ve insan üçünü de çiğnemek zorunda kalmış... Çünkü bunlar hiçbir zaman uyum içinde olmamış..."




(*) Supplement to Bougainville's Voyage. (CBT 1117/13 - New Scientist, 26 Temmuz 2008)

Hata Benim / Feryal Öney- Neşet Ertaş


Neşet Ertaş....
Ne demeli bilmem ki....
"Hata benim"
başka bir ozana kaptırdığı eski eşi Leyla için yazdığı
insanda derman bırakmayan ötesi olmayan bir türkü....

Mart 2007 de Babylon'da Feryal Öney (ki sesi ile bir insan kahırdan öldürebilir)
Neşet babanın bozlaklarından oluşan bir konser vermişti.
Kulunuzda, sağda, sırtını duvara yaslamıs miller larını yuvarlıyor, hatalarını ayıklıyordu ...


****
bilemedim kıymatını kadrini
hata benim günah benim suç benim
eliminen içtim derdim zehrini
hata benim günah benim suç benim

birgünden bir güne sormadım seni
körümüş gözlerim görmedim seni
boşa mecnun eylemişim ben beni
hata benim günah benim suç benim

bilirim suçluyum gendi özümde
gel desem gelirdin benim izimden
her ne çekti isen benim yüzümden
hata benim günah benim suç benim

sana karşı benim bir sözüm yoktur
haklısın sevdiğim kararım haktır
garibim derdimin dermanı yoktur
hata benim günah benim suç benim
***

sizde özeleştiri yapın güzeller...
sizde sevdiğiniz için "her ne çekti ise benim yüzümden " deyin...

yüreğin genişliğini gösterecek minik bir ekleme;
trt2 de bir program.... sunucu kızımız soruyor;
-Sayın Ertaş bize bir türkü daha sözler misiniz?
Neşet babanın cevabı müthiş...
--diiiiniyen olursa söyleriz tabi....

Yoğurt Koydum Dolaba / İbrahim Tatlıses


efendiim size elazığ dolaylarından nefis bir mutfak türküsü bıraktım…

Türkünün girişi size 70'li yıllar Kemal Sunal filmlerine götürür.
Bir floydian böyle tezek kokan bir türkü dinler mi demeyin,
içinde şu sözler geçiyorsa inler abicim

Yoğurdun üstü kaymak, olur mu yar'e doymak
Yar'e doydum diyenin, caizdir boynun vurmak


Türküyü en iyi söyleyen maalesef İbrahim Tatlıses'tir.
Ünlü olduğundan beri neler yaptığını biliyorsunuz.
Bu türküde de Tanrı nın ona ne bahşettiğini göreceksiniz.
Toplu taşıma araçlarında müzik çalarımın sesini
kısmak zorunda olduğum ender şarkılardandır.

İbrahim Tatlıses için en güzel sözü bence Mutlu Tömbekici söylemiştir.
Yıldız Tilbe'ye seni pezevenklerin elinden kurtardım dediği zaman
şunu yazmıştı Mutlu ablamız;
"ibrahim Tatlıses in eline düşmektense
pezevenklerin eline düşmeyi tercih ederim"

28 Mayıs 2009 Perşembe

Kahvehane Kültürü



Bu ortamlarda kızgınlıkların ifadesi, kesinlikle küfürle yapılır. Hep bir ağızdan kadınlar küçümsenir, bayağılaştırılır.

Her erkek tarafından kadınının erkeği kücük düsürmesi olasılığı bile, bunca erkek toplumu içinde kişiyi ne durumlara düşüreceğinin korkusuyla yaşanır,kişi hezeyanı doğrultusunda davrandığında, diyelim ki eşini dövdüğünde, kendi çevresindeki topluluktan psikolojik bir destek kazanır.


Erkek erkeğe kahvehaneler, kesinlikle erkeklik yarışının yapıldığı lokallerdir.

Sık sık içine kapanık sessiz sakin adamlara homoseksüel yada kılıbık muamelesi yapılır. Her konu seksüalize ya da politize edilir.

Diğer taraftan kahvehanenin önünden geçen her genç kız laf yemese bile kahve içindeki herkes kafasını çevirip, otomatik bir davranışla kızın geçtiği sokağa bakar. Bu nedenle kadınların kahvehanenin önünden geçmemesi neredeyse bir gelenektir. Kahvenin önünden tesadüfen birkaç defa geçmiş bir kadının ise "yollu" olduğuna dair dedikodu çıkması sürpriz değildir.


kahvelerde olgunlaşan yarı psikopat alt kültür, düğünlerde sokağa taşar,havaya bolca silah sıkılır biraz sonra mutlaka bir yerlerde kavga çıkarılır.Bu kavgaların temel geleneği de, asla eşit koşullarda yapılmaması, sık sık bıçak, silah kullanılmasıdır.Kadınsız bir toplum, "boğuk" bir toplumdur. Sevgili Coşkun Aral'la bir sohbetimizde, kadınsız Taliban topluluklarının erkek erkeğe çok fazla dokunduklarını ve biribirlerine sık sık sarıldıklarını ifade etmişti. Kadın olmadan erkekler de, erkekliklerini koruyamayacak gibiydiler... sanki!.

Erkekler; kadınların kücümsendigi,günlük yasam dısına itildigi toplumlarda psikopatlaşmakta, ruhsal sakatlığın içine girmektedirler!...


Tahir M. CEYLAN.

en sevdiğim


Biricik genel müdürümüz Ela'mız birgün,
biricik sekreterimiz Serap'ın dinlediği müzikleri beğenmediği için
herkesin, en sevdiği Türkçe ve yabancı parçayı Serap'a mail atmasını istedi.

Serap onları dinleyecek, müzik zevkleri gelişecekti...

Ben aşağıdakileri göndermiştim.

elvis costello "she"
yeni türkü "yeşilmişik"

anneler

Yunusun gözyaşını
hisseden deniz,
aynı birbirimiz....


Yeşil mavi denizin
ne kadar çok
dibi görünüyor
ama o
hiç utanmıyor....



Anneler niye bu kadar

tatlı olurki
kim şekerler onlari !
ama buldum
galiba...Tanrı....

Mevlana Celalaettin Rumi (1207-1273)




13.yüzyıl Anadolu'sunun bağnazlıktan uzak ve hoşgörülü Konya'sında yaşamış, Molla Hünkar'dır...Tesettüre karşı olduğunu söylemekten, resmini yaptırmaktan cekinmemis bir İslam bilginidir. O'nun İslamlığı, Arap İslamlığına ya da Erbakan İslamlığına benzemez...Mevlana Hünkar, bazı Kişileri şöyle anlatır;


Zevk veren her şey, şu aşağılık kişilere delil olmasın diye
nehyedilmiştir (yasak edilmiştir) yoksa; şarap, müzik, güzel(ler) ve raks; has kişilere helaldir, aşağılık kişilere haram...........


Bu yazıdan ne mi anlıyorum,
baleye gidebilirsiniz ama üçüncü sınıf bir pavyonda, pavyon kapanınca teklif edilen parayı beğenirse müşterilerinin evine de giden bir dansözü izlememelisiniz,
sevgili olabilirsiniz ama bunu şehveti duygularınızı tatmin için her önünüze gelenle yatarak değil aşkla sevgiyle yapıyorsanız günah değildir,
içkiyi her akşam yıkılana kadar değilde mesala rakıyı şarabı tarihi, felsefesi, mezesi, kültürüyle, en fazla çakır keyif olana kadar içiyorsanız günah değildir...Bu liste daha da uzatılabilir....



“Mevlânâ, nihayet halka haram olan şarabın Kalenderlere helâl olduğunu söyler ve derki :”

“Zevk veren her şey, şu aşağılık kişiler, bir delil elde edip dadanmasınlar diye nehyedilmiştir. Yoksa şarab, çeng, güzel sevmek ve semâ, haslara helâldir, aşağılık kişilere haram.”

(seçme Rubâiler, S, 43 rubâi CLXXII.) ( Bak, Abdulbaki Gölpınarlı’nın Mevlana Celâleddin isimli kitabının sayfa 198 - 199 - 200. İnkılâb Kitabevi 1985 baskısı.)

Sezen Aksu'nun idam edilen üç kişi için şarkı yazdığını biliyor muydunuz ?


Lal....

Deniz Gezmiş İçin (Hiç insan öldürmediği halde sadece sol akimlara gözdağı vermek için asılırken kendi sandalyesini tekmeliyecek kadar cesur birisiydi)



Dargın değilim....

Adnan Menderes için (Milli ayıbımız,dünyada başbakan asmış iki ülke oldugunu okumuştum biryerlerde,Pakistan ve Türkiye)



Son bakış....

Erdal Eren için ( Genç nesil kim oldugunu hatırlamıyacaktır,12 Eylül Kenan Evren döneminde 17 yaşında yaşı büyültelerek idam edilmişti)

Cahit Kulebi


Bu şiiri yazan, caddelerde
Seninle başbaşa yürüyecek.
Gelip geçenler, yağmur altında
Bu adam tek başına ne geziyor, diyecek.
Yapraklar yollara dökülecek.

dişi

İstanbul boğazından beyaz
Gemiler geçer, su kesimi mavi
İnsanı gecelerce uyutmaz
Benim sevdiğim de, bu gemiler misali

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kadın Argosu !



jokey: yaşli kadinin genç sevgilisi…
balkondan balık tutmak: göğüs dekoltesiyle erkek tavlamak…
cacık yapmak: (erkek için) mastürbasyon yapmak…
dibi yosun tutmuş: uzun suredir cinsel ilişki yasamayan kimse…
ehliyet var ruhsat yok: evlenmeden birlikte yasamak…
el bombası atmak: mastürbasyon yapmak…
farları yakmak: (kadın için) cinsel bir uyaran nedeniyle göğüs uçlarının dikleşmesi…
gecelik repo: tek gecelik cinsel ilişki…
ikili temaslarda bulunmak: cinsel ilişki kurmak…
motordamın kamburu: hayat kadınının sevgilisi…
naylon koca: yapay erkeklik organı, vibratör…
önkol: erkeklik organı, penis…
pişti yapmak: ayni anda orgazm olmak…
uzun olsun ersin kalin olsun gersin: erkeklik organından beklenen vasıfları anlatmak için kullanılır…
veri yolu: kadinlik organi, vajina…
zikerdover: kaba ve cinsellik meraklısı erkek…

Anna Ahmatova


Nasıl unuturum ?
yalpalayarak çıktı gitti
eğri bir acı konmuştu ağzına
korkuluklara değmeden merdivenlerden indim
ardından koştum avlu kapısına
soluk soluğa bağırdım;
'' Şaka tüm bu olanlar, gidersen beni öldürürsün ''
güldü tüyler ürperten bir rahatlıkla
ve dedi;
'' Rüzgarda durma üşürsün ''

Anna Ahmatova

Anlarsın


Bir gece habersiz bize gel
merdivenler gıcırdamasın
öyle yorgunum ki hiç sorma sen halimden anlarsın
sabahlara kadar oturup konuşalım kimse duymasın
mavi bir gökyüzümüz olsun
kanatlarımız dokunarak uçalım
insanlardan buz gibi sogudum
işte yalnız sen varsın
öyle halsizim ki sorma
anlarsın......
Cahit Külebi

hep beraber


"Ben 50 yaşıma bu ülkeden girmek istiyorum. Hep beraber zengin olunmazsa kişisel zenginliğin hiçbir boka yaramadığını düşünüyorum. Hiçbirimiz aldığımız son model spor arabalarla bu yollarda gidemiyoruz. Çünkü bir metrelik çukurlar var. Ne kadar çok para kazansam, ne kadar en mükemmel arabalara binsem sonuçta sokaktaki bu çocuklar oldukça, ne kadar güzel bir evde otursam etrafta bu çirkin binalar oldukça, ne kadar çok mükemmel yerlere gidip masalar kurdurtup arkadaşlarıma ve kendime cebimdeki parayla veya bedavadan ziyafet çektirsem de etrafta bu ayılar oldukça gerçek zenginliğe ulaşamayacağımı biliyorum. Böyle bir zenginlik yok. Bu şöhreti çok isteyen varsa veriyorum, alsın kıçına soksun"
Okan Bayülgen

Aşkta Değişen Taraf !


Ona delice aşık olmuştum. Bu tutku arada sırada yara alsa da, devam etti. Sonra yoğun ilgi yavaş yavaş yerini hayal kırıklığına bıraktı.Ardından da aslında başka dünyaların, başka zihniyetlerin insanları olduğumuzu düşünmeye başladım.Tabii kolay olmadı durumu kabullenmek. Biten bir aşkta insan önce kandırıldığını düşünüyor. Sanki sevgili, olduğundan farklı görünerek beni aldatmıştı.

Önce kızgınlık, hayıflanma gibi duygular benliği sarıyor. Ama bir süre sonra gerçeği anladım: Bir... Ben onu nasıl görmek istiyorsam öyle görmüşüm. İki... O değişirken, aslında ben de değişmişim. O beni terk ederken, ben de onu geride bırakmış; başka ufuklara doğru yürümüşüm.Yine de bu durum onu sevgiyle anmama engel değil. Çünkü beğensem de, beğenmesem de; aynı fikirde olsam da, olmasam da, o beni zenginleştiren birisiydi...

El çekmek


Osmanlı zamanında, insanlar küfür etmeyi isteyip te dilleri varmadığı zaman, o küfürün "Ebced" hesabındaki karşılığını söylermiş...

Mesela ibne kelimesi 58 sayısına denk geldiği için "Lan 58'in evladı" falan şeklinde...

Ayrıca malum eylem için "el çekmek" tabiri kullanılırmış eskiden..El kelimesinin ebced'deki karşılığı 31'dir...(elif = 1, Lam = 30, Elif + Lam = 31) İnsanlar aman çocuklar duymasın, aman ayıp olmasın derken "El çekmek" lafını kullanır olmuşlar.

Gel zaman Git zaman, "El çekmek" fiili unutulmuş ve sayılı hali baki kalmış.

Sırlarıyla Kadınlar



Kadinlarin çok büyük kisminin erkeklere asla anlatmadiklari sirlari var.Zihinlerinin özenle kilitlenmis bölümlerinde erkeklere göstermedikleri duygulari, maceralari, hayalleri, hatiralari duruyor.Taa çocukluklarindan beri babalarina, agabeylerine, arkadaslarina yalan söylemek zorunda birakilan, baskilar sonucunda bir tür yalan egitiminden geçen kadinlar iki seyden çok eminler;

erkeklerin onlarin gizledigi bir seyler oldugunu asla anlayamayacagindan ve o koca adamlarin gerçekleri tasiyacak kadar güçlü olmadiklarindan.Bütün dünyayi yöneten, savaslar çikartan, cinayetler isleyen, bin bir entrika çevirebilen, büyük servetleri idare eden, istihbarat teskilatlari kuran erkeklerin, konu kadinlarin sirlari oldugunda böylesine aptallasip saflasmasi insani kuskuya düsürüyor.

Büyük bir ihtimalle onlar kadinlarin gizlediklerinin pesine düsmekten korkuyorlar.Bu, sadece karsilasacaklarini tasiyamama endisesinden degil.Daha ürkütücü bir baska tehlike var onlar için.Bir kadinin sirrini çözmeye çalisan erkek, o kadinda kaybolur.Yakalamaya ugrastigi sırrın kölesi olur.Erkeklerin pek tanimadigi bir bahçedir orasi.

Bir erkegin kolayca sahip olamayacagi bir bahçe.Kadini o gizli bahçesinin varligini bilerek kabul edebilir mi bir erkek? Kadinlar, kabul edemeyecegine inanir.O bahçeyi saklarlar onun için.Kadinlarin aklindan geçenleri...Hepsini...O sakin kadinlarin rüyalarinda gördüklerini...Bir erkegin giremeyecegi, sahip olamayacagi karanlik bölgeler..
Ahmet Altan

26 Mayıs 2009 Salı

Learning To Fly / Pink Floyd

müzik otoriteleri tarafından Pink Floyd'un artık pop yapmaya başladığını söylendiği albümlerden birindeydi bu şarkı...Learning to fly ....videosu gider

Ana ne olursa olsun benim için başyapıtları kadar değerlidir...

Yılgın / Yaşar


besbelli bir giden var sen misin yoksa
neden bu limanda gemiler ağlamaklı
kaldırın şu masayı gözlerimden
bu ne çok deniz bu ne çok martı

en iyisi meyhane yokluğunda
belki durulur o zaman bu çalkantı
götürün şu masayı gözüm görmesin
bu ne çok kadeh bu ne çok rakı

ne güzel ayaklardı ki hala unutmadım
ve elleri şarkı söylerken ağlardı
susturun şu şarkıları yeter artık
bu ne çok beste bu ne çok şarkı

batırın gemileri vurun zamana
ya bir hançer verin bana gümüş saplı
bırakmayın öldürün, öldürün beni
bu ne çok keder bu ne çok acı

bu ne çok deniz bu ne çok martı
bu ne çok kadeh bu ne çok rakı
bu ne çok keder bu ne çok acı
bu ne çok beste bu ne çok şarkı

dünya


"Dünya, seyahat etmeyenlerin yalnızca bir sayfasını okudukları bir kitaptır"

Adobe / Azam Ali / 2006 - Elysium For The Brave


Efendim Adobe diyorum size
A benim asosyallerim grafik programı değil ...
Ruhunuzu yıkayan bir ezgi....burdan gidiyoruz.

Dilruba / niyaz / ali azam

2 aydır sabahtan akşama sıkılmadan dinliyorum.
Hala evin içinde döne döne oynadığım oluyor....
Video'sunu aradım ama sanırım yok... En sonunda yükledim bende şuraya...
İndiriniz dinleyiniz hoppidik hoppidik oynayınız...

Beyhude / Humeyra


BEYHUDE

Şah desen kul desen beyhudedir beyhude
Bu dünyanın işleri beyhudedir beyhude
Zengin olsan fakir olsan aşkın yeri bellidir
Sen sen ol seven ol başka alem yok

Dünya yalan dünyadır üstü altı rüyadır
Özü aslı hayatın aşka olan yolundur
Çul desen altın desen beyhudedir beyhude
Yok desen tamam desen beyhudedir beyhude


Söz: Mehmet Teoman / Müzik: Yıldız Usmanova


1997 tarihli mücevher gibi bu şarkıyı şuraya bıraktım

Bukra Wba'do / Pink Martini




Pink Martini'den bir şey çalmasak olmaz....
3 defa geldiler Türkiye ye..Üçünde de "brazilé le bitirip, bis için "Üsküdar'a giderken" le dönmüşlerdi...

Sakın 'Üsküdar'a giderken" i Türk şarkısı sanmayın aslında her dilde söylenen evrensel bir şarkıdır.

Mart 2007 de Maslak Center da 100 kağıdımın her kuruşunu helal etmiştim. Şunu bi kontrol edin derim..


arap ezgileri ile kendinden geçen şu ecnebi çocuğunu izleyin ve müzik bu işte a.k. deyin....

Donna Diaspora / Shantel



Shantel' i uluslararası üne kavulturan Disco Partizani albümünden arada kalmış fevkaladenin fevkinde, mükemmelin mükünde bir şarkı.

30 şarkıdan sonra para isteyen Last Fm gıcığına mahkum değilsiniz. hakansaa Donna Diaspora için sizi buraya davet ediyor...


Lost / Coldplay


2008 de viva la vida ile küllerinden doğan coldplay var sırada...
Daha eski bir parça çalalım. Lost nasıl olur?

Sebahat abla / Müslüm Gürses - Sezen Aksu

önce bir türk sineması başlıyor.
bilmediğin bir kahveyi,
bilmediğin bir sıcaklığı,
bilmediğin bir mahelleyi,
bilmediğin bir saksının içindeki, bilmediğin çiçeğin, bilmediğin kokusunu,
bilmediğin hafifmeşrep bir ablayı, delikanlı bir abiyi özlüyorsun.
film tadına varamadan, mutlu sona ulaşamadan bitiyor; murathan mungan ın sihirli değneğiyle.
aklında sadece aşkın kudreti kalıyor.







kahvenin önünden
şöyle salınır geçerken
hayat dururdu sanki
zamana değmeden
bulaşır neş'esi
konuşup söylerken
dağılırdı gam keder
insanın kalbinden

mahallenin sevgilisi
kadeh gibi çınlar sesi
yaz kış açık penceresi
ah, sebahat abla!

patiskadan perdeleri
rüzgar tasır etekleri
saksıları, çiçekleri
ah, kokuyor hala!

camlarına vururken
batan güneşin rengi
radyoda ince saz
söyle kalpekini
ne ruhun esrarı
ne askın kudreti
herkes öder gün gelir
payına düseni

mahallenin afillisi
siyah mesinden ceketi
yara gibi gülümserdi
ah eşref ağbi!

rakıyı susuz içerdi
sebahat ablayı sevdi
ortalığı duman etti
ah eşref ağbi!

ikisi de sahipsizdi
kimse bilmez neden bitti
kavuşmadan kaderleri
bu şarkı bitti

O fantoros / Haris Alexiou



Komşunun sezen'i
en sevdiğim şarkılarından birisi burdadır ; o fantoros
Türkçe versiyonunu Aşkın Nur Yengi ablamız söylemişti.
Sözleri Şehrazat yazdığı için çok güzel olmuştu adı da Kanım Akmaz'dı....
Onu da siz bulun....

everybody's changing / keane



you say you wander your own land
but when i think about it
i don't see how you can
you're aching, you're breaking
and i can see the pain in your eyes
says everybody's changing
and i don't know why

so little time
try to understand that i'm
trying to make a move just to stay in the game
i try to stay awake and remember my name
but everybody's changing
and i don't feel the same

you're gone from here
and soon you will disappear
fading into beautiful light
cause everybody's changing
and i don't feel right

so little time
try to understand that i'm
trying to make a move just to stay in the game
i try to stay awake and remember my name
but everybody's changing
and i don't feel the same

so little time
try to understand that i'm
trying to make a move just to stay in the game
i try to stay awake and remember my name
but everybody's changing
and i don't feel the same

Bu keane de travis tadı alıyordum sanırım onlardan daha iyiler...Burdan gidiyoruz

Hernando's Hideaway

Çok sevilen ve onlarca yorumu bulunan eğlenceli bir müzikal* parçası Hernando's Hideaway gününüze neşe katacak, 1989 yılında aramızdan ayrılan Archie Bleyer yorumuyla
buyrun

tito puente




porto rico asilli, neseli "the king of latin music", besteci, perküsyoncu, piyanist, ayni zamanda saksofon, klarnet, marimba çalan, aranjör, sinema oyuncusu, yirminci yüzyilda latin müziginin amerika'da gelismesinde en etkin rolü oynamis, salsa, mambo, cha-cha-cha denince akla gelen isim, çokyönlülügünü anlatmaya sifatlarin yetmedigi insan...
altmis yillik bir müzik hayati olup buna da yüzün üzerinde albüm, dört yüzün üzerinde beste, dört grammy, binlerce konser sigdirmistir.
müzik ögrencilerine burs vermek için kurdugu vakfi birçok yetenekli gencin hayalidir.

burdan buyrun

Marjan söylüyor Kavire Del



bakın bakalım size nereden tanıdık gelecek ve acaba hangi dilde söylendiğini kolay anlayabilecek misiniz? Marjan söylüyor Kavire Del, Mp3 olarak şurdan indirebilirsiniz.
(http://www.speedyshare.com/973430503.html)


link açılmazsa diye
bir de şurası var....

Bugünlerde Göksel den dinlediğiniz "baksana talihe" aslen bir iran halk sarkisidir.. ilk kez 1960'li yillarda marjan tarafindan pilağa okunmus, adı da persçe "kavir del" olmuştur.. nasıl bir aşk öyküsü bilemiyoruz tabii ki..

3 yıl önce Nez de pop tarzında söylemişti ama tabi ki en güzeli Ajda'mızınkiydi....

Beirut - SIKI SIKI BABA..../ Shantel - Kocani Orkestar

Gene Beirut'dan devam ediyoruz ama parçanın en güzel versiyonu Shantel'le beraber çalışan Koçani Orkester'e aittir.

80 li yıların sonlarına doğru ülkemizde, Pop la Arabeskin ilk karışmaya başladığı yıllarda Durmuş Çiğdem adında bir kaportacımızda bu balkan ezgisini Türkçeye çevirşim,Kemal Sunal'ın atla gel şaban filminde de defalarca kullanılmıştı.

Beirut un canlı çaldığı buradadır. Shantel ve dadaşlarının mp3 ü var ama konser videosunu bir türlü bulamadım.

insanda çılgınca bağırma isteği uyandıran bu şarkıyı bir de çingeneler canlı dinlemek lazım... Ama siz şuradan edinip kıvırmaya başlayınız...Rakkaseler sizi....

Fatima Spar and the Freedom Fries


aslen sinop'lu (şaka değil dinleyince inanamıyacaksınız)
viyanalı'lar çok seviyormuş.
kızılcıklar oldu mu ' yu bi de bu abladan dinleyin derim...

bi de "kibirli ceviz"i...aslında reklamlarda dinliyorsunuz...


http://www.myspace.com/fatimaspar

güzel bir şarkısı ve bol bol fotosu buradadır.

niyaz / azam ali



niye bizim böyle bir sanatcımız yok...
bu iranlılar hem amerikada yaşıyorlar hem de kalbimin en güzel köşesinde

beni başka boyutlara götürüp getiren "dilruba" nın videosunu bulan varsa bana söylemezse sağır olsun. abode ' de olur....

the hunt için böyle buyrun

link geberirse diye;

http://www.dailymotion.com/relevance/search/niyaz/video/xswly_azam-alithe-hunt_music

Beirut - Elephant Gun

kötü şarkısı var mı bu beirut'un

ben görmedim...

RDM

seni değil de,
seni sevdiğim zamanlardaki gibi hissetmeyi özledim.
yalansız, dolansız.
tümüyle, her şeyimle aşıkken.
evet,
seni değil,
hissetmeyi özledim. yaşadığımı hissetmeyi.

Zaaflarımızla İnsanız !

Nietzsche'yi okuyup karamsar olan adamlar var, onlara "sopayla girişmek istiyorum" bazen. Adam demiş ki, ben bir enerji kaynağıyım. Benim insan gibi insan olabilmem, içimdekilerin olabildiğince bastırılmadan ortaya çıkabilmesidir.

Oysa yaşam buna izin vermiyor, birbirimizi maskelemek zorunda kaliyoruz. Gerçi Freud medeniyetin temelinin bu oldugunu söylemiş. Biz de içimizdeki hayvanlığı bastıracağız diye, içimizdeki insanlığı da bastırmışız. Hala içimizdeki erotik enerjiyle ilişkimizde sakatlık var.

Erotik yanımız ortaya çıktıktan sonra ayıp bir şey yaptığımızı düşünüyoruz. Onun için vatan millet sakarya, ilim aşkı, sanki hiç eros yokmuş gibi davranıyoruz, dava adamı kalıbına sığınıyoruz.

Bütün bu kalıpların dışında felsefe; çözüm arayanların değil, soru soranların yeridir, şeytanla muhabbettir. Ne zaman ki şeytan sizi alt eder, o zaman insan oldugunuzu anlarsınız.

Felsefe Prof. Ahmet İnam

Kalitesizlik !

Her tepeye bayrak dikmekle, oturulan mekana hoparlör takıp ezan okumak, içeriği farklı olsa da aynı kalıplar. Bu, muhafazakârlık değildir. Bu, sembolleri sığlaştırmak, çıtayı sürekli aşağıya çekmektir.

Türkiye’de endişelenmemiz gereken ne mahalle baskısıdır, ne de türbandır. Endişelenmemiz gereken sosyal olgu, kalitesizliktir, avam değerlerdir!

Siyaset Bilimci Prof. Cemil Oktay

Bin Kocalı Bakire !


Tevfik Fikret İstanbul için "Bin kocadan arta kalan bakire..." demiş, Roma'nın mimarisi model alınarak yedi tepe üzerine kurulan ve adına ilk önce 'Yeni Roma' (Nova Roma) denilen İstanbul'un yedi tepesi neresiymiş, İsmail Tokalak'ın tuğla kalınlığındaki "Bizans Osmanlı Sentezi" kitabından öğrenelim;



1- Topkapı ve Ayasofya'nın bulunduğu yer (Akropolis)

2- Çemberlitaş (Forum Konstantinos)

3- Beyazıt Meydanı (Forum Theodosia)

4- Fatih Camii (Bugün Fatih'in ve Bizans imparatorlarının gömülü olduğu eski Havariyun Kilisesi)

5- Yavuz Sultan Selim Camii yanı (Aspar Sarnıcı'nın olduğu yer)

6- Edirnekapı (En yüksek tepe anlamında; Harisios)

7- Fındıkzade (Çukurbostan Sarnıcı-Ayiyos Mokios)

saymayın ben saydım...62 kere wrong....

WRONG / depechemode

I was born with the wrong sign
In the wrong house
With the wrong ascendancy
I took the wrong road
That led to the wrong tendencies
I was in the wrong place at the wrong time
For the wrong reason and the wrong rhyme
On the wrong day of the wrong week
I used the wrong method with the wrong technique
Wrong
Wrong

There's something wrong with me
Chemically
Something wrong with me
Inherently
The wrong mix in the wrong genes
I reached the wrong ends by the wrong means
It was the wrong plan
In the wrong hands
With the wrong theory for the wrong man
The wrong lies, on the wrong vibes
The wrong questions with the wrong replies
Wrong
Wrong

I was marching to the wrong drum
With the wrong scum
Pissing out the wrong energy
Using all the wrong lines
And the wrong signs
With the wrong intensity
I was on the wrong page of the wrong book
With the wrong rendition of the wrong hook
Made the wrong move, every wrong night
With the wrong tune played till it sounded right yah
Wrong
Wrong

Too long
Wrong

I was born with the wrong sign
In the wrong house
With the wrong ascendancy
I took the wrong road
That led to the wrong tendencies
I was in the wrong place at the wrong time
For the wrong reason and the wrong rhyme
On the wrong day of the wrong week
I used the wrong method with the wrong technique
Wrong


saw tadında video'su için burdan buyrun

25 Mayıs 2009 Pazartesi

bir kadını bir kız çocuğuna dönüştüren sezen aksu şarkısı.

şimdi artık korkudan şarkılar mırıldanan
öpüşünle yaralı bir kız çocuğuyum ben

yildirim turkerin her konuda iddali olduguna dair en iyi kanit...

24 Mayıs 2009 Pazar

gene göcek'e gitsek gene yelken yapsak




anı

Bir keresinde gece, Taksim Gezi Parkı'nda bir banka oturmuş bira içiyordum...Serin, barış ve huzur dolu bir andı...Derken hafif sarhoş bir kız geldi 'Yanına oturabilir miyim' dedi, 'tabii buyrun' dedim, evime misafir eder gibi...Sonra inceledi beni bir süre bu, sarhoş gözleriyle ve 'başımı omuzuna koyabilir miyim' dedi...

Nöreehaa
, pardon, 'tabii, lütfen' dedim, omzuma misafir kabül eder gibi...bu anında sızdı omzumda...ben hiç hareket edemiyorum, uyanmasın diye...Epey zaman geçti...derken omuzumdan aşağıya sıcak bir sıvı aktı...baktım, kusmuş bu...

Uyandırmaya kıyamadan kağıt mendille sildim omzumu...bu arada benim de çişim geldi, kıpırdayamıyorum, çöydüm öyle çimenlere...sonra bir adam geldi, o da ağacın dibine sıçtı... bir süre koktuk biz öyle... sonra uyandı bu ve hemen Kadıköy-Bostancı dolmuşlarına doğru koştu, birine bindi...Minibüs parkın önünden geçerken el salladı bu...serin, barış, huzur ve çiş dolu bir andı, gökte kabak gibi ay vardı...

Metin Üstündağ

Aysel Gürel

"60’lı yıllarda dul bir kadın olarak yapabileceğim iki şey vardı; ya orospu olacaktım ya da deli olacaktım. Ben deli olmayı seçtim” demiş Aysel Gürel.

Buralarda birtakım kurallar daha siz hiç doğmadan, yıllar yıllar önce koyulmuştur..Kadınsanız anne olmalısınız ve hayatınızı kutsal-şefkatli anne imgesinin içinde bitirmelisiniz. Erkekseniz önce asker olmalı sonra da evin direği olup babalık vazifelerinizi yerine getirmelisiniz. Eğer aramızdan birisi bu kuralların dışında davranacaksa birtakım sıfatları da isminin yanına almaya hazır olmalı:

Deli. Marjinal. Eşcinsel. Ahlaksız. Sütü bozuk. Yanına bir sıfat almadan sürüden ayrılamıyorsun.

Aysel Gürel’e toplum tarafından biçilen rol 50’sinden sonra örgü örüp, bayramda torununun gelmesini beklemekti. Ya öyle olacaktı ya da deli.

Aysel Gürel’de ‘Deli’ denilmesini kabul etti ve hayatını renkli otrişlerle, uçarı peruklarla süsledi. Şahane şarkı sözleri yazdı. Hamamböceğini öldürdükleri için kızlarına küstü. Yoksul zamanlarında, hak geçmesin diyerek, evdeki peyniri onlara cetvelle ölçerek dağıttı.

Çöpe attığı cam kırıkları çöp toplayan adamların elini kesmesin diye, camları tek tek kağıtlara sardı. Genç sevgilileri oldu, istediğiyle istediği yerde, istediği kadar öpüştü. Rapunzel’in saçları varsa, kendisinin de asansörü olduğunu söyledi. Son anına kadar hayatın tadını çıkarmayı başardı.

Yiğit Karaahmet'in yazısından

bektaşi

Bir Bektaşi dedesi kendi halinde yaşayıp gidermiş...Çevredeki aşiret beyinin çok sevdiği çoban köpeği bir gün hastalanmış; iyileştirmeye çalışmışlar; ama nafile...İlaç milaç para etmemiş... En sonunda köpeği Alevi dedesine gösterelim; kurtarırsa o kurtarır demişler...

Hasta hayvanı bir semiz koyunla birlikte arabaya yüklemişler, ağanın selamıyla birlikte Alevi dedesine koyunu afiyetle yesin, köpeğe de bir muska yazsın diyerek götürmüşler...

Köpeğe muska yazılır mı?.. Sözüm ona günah... Ama baba hiç umursamamış, muskayı yazıp köpeğin boynuna asmış, koyunu da kesip mideye indirmiş...Aradan bir hafta geçmeden köpek iyileşmesin mi... Olay, çevrede duyulmuş...Kadı Efendi olan bitenleri öğrenince köpürmüş:
- Vay Kızılbaş herif!...Köpeğin boynuna muska asmış, öyle mi!.. Ben ona gösteririm...

Kadı, olayı İstanbul'daki Şeyhülislam'a bildirmiş... Şeyhülislam, Alevi dedesi için "katli vaciptir" fetvasını verip, iradesini almak için padişaha arz etmiş.

Olay padişahın garibine gitmiş... İnceleme için olay mahalline bir yetkili kurul göndermişler; köpeği yakalayıp boynundaki muskayı alıp açmışlar; görmüşler ki kâğıtta edepsizce üç dize okunuyor:


"Tamah ettim etine...
Muska yazdım itine..
Tutsa da tutmasa da sikime.."

23 Mayıs 2009 Cumartesi

en beklenmedik sona sahip 25 film....

Buyrun bakalım size en tahmin edilemez, en şaşırtıcı ve bunu hiiiç ucuza kaçmadan yapan, sağ gösterip, soldan vuran filmlerimiz. Tabii ki bu şaşırtıcı sonlardan bazıları zaman içerisinde trend haline gelip, Hollywood’da bir gimmick’e, beklendik bir şeye dönüştüler bugün ama bu koşullanmadan bağımsız, filmler ilk piyasaya çıktıklarındaki dumurumla değerlendiriyorum ben. Sıralamamız da bu nedenle, filmlerin iyiliğinden çok sonlarının şaşırtma potansiyeline göre.
!!!ACHTUNG: Feci şekilde spoiler içerir!!!! Ama iyi bi insan olduğumdan spoiler’lar beyazla yazılı, highlight ederek görebilirsiniz.
25. The Departed (2006)
Martin Scorsese’nin bu filmini listeye almamı garipseyenler olabilir ama birazdan açıklayacağım sebeplerden ötürü bu film beni çok dumura uğratmıştı. Zira filmdeki bir şey, yani şu: filmin tüm ana karakterlerinin hiç uzatmadan etmeden, en beklenmedik anda çat diye öldürülmesi ve sanki figüranmışlar gibi olayın üstünde bile durulmaması, bana Hollywood için hayli sıradışı gelmiş ve baya şaşırmıştım. Gene de klasik anlamda bir twisted ending diyemeyiz tabii bu filme.





24. Hide and Seek (2005)
Çok beğenilmiş bir film değil bu. Annesi intihar eden bir kız çocuğu, babasıyla birlikte ücra bir yerlerdeki bir eve taşınır. Kızın hayali arkadaşı gelir ve bir takım cinayetler başlar. Acaba kız deli midir nedir? Neyse efenim tabii, sonunda olay çözülülür. Meğersem: Katil şizofren babadır, hayali arkadaş da adamın diğer kişiliğidir. Her ne kadar sonu biraz gimmicky bulunsa da ben gerilmiştim bu filmde ve açıkçası sonu da tahmin etmemiştim. Ederim halbuki normalde.

23. Swimming Pool (2003)
Francois Ozon’un bu filminde, yaşlı bir polisiye yazarı bir arkadaşının evinde inzivaya çekilir. Ev sahibinin genç ve seksi kızı da eve gelir. Evde çeşit çeşit olaylar olur, hatta bir de cinayet işlenir, yazarla kız suç ortağı olur falan filan. Meğersem: Hepsi yazarın yazdığı bir roman imiş. Filmin şaşırtıcı sonu her ne kadar alışıldık bir şaşırtıcı son da olsa, filmin iyi yanı, film boyunca böyle bir twist geleceğini asla hissettirmemesi ve gayet kara film tadında ilerlemesidir.


22-The Sixth Sense (1999)
Valla açık söyleyeyim, benim için beklenmedik bir son sağlamadı bu film. Zira ben bu filmin 15. dakikasında olayı tahmin etmiş olmakla birlikte, millet de mütemadiyen “ay dumur olcanız” dediği için, hep başka bir twist bekledim durdum, boşuna beklemişim. Çünkü neymiş? Meğersem: Adam filmin taa en başında vurulduğunda ölmüşmüş. Peeeh! İşbu yüzden, zaten yönetmen olarak çok da bayılmadiğim M. Night Shyamalan’ın bu filmi listeye baya alt sıralardan giriş yaptı efenim ama şaşıran, şaşırdı tabii, ne diim.


21-American Psycho (2000)
Psikopatın da psikopatı bi adamı oynayan Christian Bale, film boyunca kadından kadına seker, hepsini de öldürürür. Meğersem: Olayın hepsi adamın kafasındadir kafasındaaaa! Çok da aşırı beklenmedik diil bence.

20. The Prestige (2006)
Prestij sihirbazlar dünyasında finalde yapılan büyük ve şaşalı gösteriye deniyormuş. Christopher Nolan’ın yönettiği bu film de, iki rakip sihirbazın, çeşitli alavare dalaverelerle birbirlerinin prestij numaralarının hilelerini öğrenmeye çalışmalarını anlatır. Sonunda da sahnenin bir tarafından kaybolup, başka bir yerinden beliren sihirbazımızın sırrını öğreniriz. Meğersem: Daha safirik olan sihirbahızımız baştan ikiz seçeneğini elemiştir. Kendisi hileyi bir türlü çözemediği için Nicholas Tesla ile birlikte çalışarak zamanına göre high-tech bir cihaz ile kendini klonlayarak bu numarayı gerçekleştirmeyi başarmıştır. Oysa ki olay çok basittir ve diğer sihirbazın gerçekten de sadace ikizi vardır. Yaaa yaaa! Ayrıca bu filmden bir de sihirbaz milletine güven olmayacağı dersini de çıkarırız.

19. Crying Game (1992)
IRA tarafından kaçırılan bir askerle, kendisini kaçıran adamın dostluğu ve bu dostluk üzerinden adamın yaşadığı büyük aşk hikayesini izleriz. Asker ölünce, bu IRA’cı arkadaş, askerin büyük aşkını bulmaya gider, kendi de kadına kapılır ve falan filan. Amaaa filmde bir çüüüş! noktası vardır elbet ve o da şudur: Büyük aşkın objesi kadın, aslında kadın değil adamdır. Ayrıca kendisinin de bir takım komplolarda parmağı vardır. Filmi zamanında vizyonda seyrettiğimden, çok net hatırlayamıyorum detayları ama nasıl bir “oha!” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Gerçi neredeyse çocuktum tabii, bugün gözümüz açıldı, belki bugün seyretsem “aaa belliydi” derim ama o zaman diyememiştim tabi. Ne olursa olsun, çok güzel filmdir.



listenin kalanları için beklemelisiniz...Ama bu arada siz "şu kesin olmalı" listenizi olurturabilirsiniz kafanızdan...


Az vokta efsanesi çöktü

Leicester Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya, erkeğin alkol almadan önce çirkin bulduğu kadını alkol aldıktan sonra da çirkin görmeye devam ettiğini ortaya çıkardı


Araştırmayı yürüten Vincent Egan, 240 katılımcıyla gerçekleştirilen çalışmayla ilgili olarak, “Erkeklere alkollü içki içmeye başlamadan önce çeşitli kadın fotoğrafları gösterdik ve çekici bulup bulmadıklarını sorduk. Aynı soruyu alkol aldıktan sonra da sorduk ancak verilen cevaplarda ‘ciddi’ bir fark olmadığını gördük"açıklamasında bulunuyor.
Akşam

yatakta hangi meslekler daha iyi?


İngiltere'de 2000 kişi üzerinde yapılan bir araştırma, ilginç sonuçları ortaya çıkardı. Liste başındaki meslek grubunu merak ediyor musunuz?
Page3 adlı sitenin , İngilitere'de 2000 kadın ve erkek üzerinde seks hayatı konusunda yaptığı araştırmanın sonuçları, ilgi görmeye devam ediyor. Elde edilen veriler değerlendirildiğinde, bilişim teknolojileri ile uğraşan kişilerin listede ilk sırada yer alması, İngiliz basınında geniş yer buldu.
Mesleklere göre sıralama yapıldığında ikinci sırada ofis çalışanları yer alırken, üçün sırayı ise sağlık görevlileri aldı. Araştırmaya katılanlar, BT çalışanlarının hayal gücünün geniş ve maceraya düşkün olduklarını belirttiler

Ne diyeyim adalılar anlıyor bu işten...

Küba !




Bir yazısında Castro’nun Küba’sı ile dalgasını geçiyor Engin Ardıç. Cep telefonu, bilgisayar falan (nihayet) serbest bırakılmış diye.




Ben burada, onun sürekli iğneleyip dalga geçtiği, Gassaraydan okul arkadaşı Ferhan Şensoy’u hürmetle anıyorum. “Beyoğlu’nda karda kışta bankamatiklerin içinde uyuyan sokak çocukları var bizde” demişti bir keresinde, “Ama Küba’da yok, n’aber?”.

Küba’da yoksulluk var ama açlık yok. Bu ikisi farklı şeyler. Herkesin azla yetinmesi başka bir şey, bazılarının domuzlar gibi tıkınırken bazılarının aç kalması ise bambaşka bir şey. Biraz da iktidara yüklenseniz diyorum. Çalıştığınız gazeteye renk gelirdi.

bir Neslihan Acu yazısı.

İntihar Saldırısı !

Psikolojik anlamda "ölüm'ün daha bir geniş anlamı var". Sevgilim beni terkederek beni "öldürebilir", bir anlamda intihar saldırısıdır bu, çünkü o da benim için "ölecektir".

İkili insan ilişkilerini bu gözle gördüğümüzde, şiddetin küçük boyutlarda gibi gözükse de içimizde hep var olduğunu görürsünüz. Sevgilim bir değerdir benim için. Beni öldürmeye çalışırken kendisininde benim için ölebileceğini düşünebilmeli. Yoksa, her öldürme, bir kendini öldürme midir?

Sahi siz son intihar saldırınızı kime karşı, ne zaman yapmıştınız?

Felsefe Prof. Ahmet İnam

ülkesi-kendisi gırtlağa kadar borç içerisindeyken halen delice tüketmeye çalışan Türk insanını

Türk insanı diş fırçalamak gibi basit bir eylemi gerçekleştirmekten muzdarip olduğu halde cep telefonu yenilemede diğer dünya vatandaşlarını geride bırakmış vaziyette...Her Türk ortalama olarak dokuz ayda bir telefon modelini yeniliyor… Bu oran Avrupa ülkelerinde iki yıl… Maaşının iki katı fiyata telefon alan yurdum insanı, bu tavrıyla dünya telefon istatistiklerine ciddi bir katkıda bulunuyor...


Ece Arar'dan bu satırlar

dünya


Hiç merak ettiniz mi, dünyada yaşayan bütün insanlar, bir futbol maçı, ya da ayakta bir konser izler gibi, yanyana bir araya toplansak, dünya üzerinde ne kadar bir alanı kaplarız? Birileri üşenmemiş bunu araştırmış ve yaklaşık İtalya'nın Roma il sınırları kadar* olacağını hesaplamışlar.

Yani bir futbol topu üzerindeki, bir mercimek tanesi kadar alana, dünyadaki bütün insanlar sığabilirmişiz... Ne mercimek ama! insanlık olarak, hem kendini, hem dünyayı fırına veren salak bir mercimeğiz sadece!

Bir diğer oranlama yaparsak, dünya yaklaşık kafamız kadar olsa, tüm insanlar, suratımızdaki bir sivilce kadar yer tutuyoruz, dünyanın güzelliğinin, doğanın içine eden pis iğrenç bir sivilce!

Şimdi ise sizlere bir bilim dergisinde okuduğum, dünya üzerinde kaç milyar insanın gelip göçtüğü? bu güne kadar yeryüzünde yaşamış-ölmüş insanların sayısı konusunda yapılan bir araştırmadan bahsetmek istiyorum.

M.Ö 8.000'li yıllarda Ortadoğu da tarım devriminin başladığı yıllarda dünyada 5 milyon insanın yaşadığı hesaplanmış.

Roma İmparatorluğu dönemine kadar nüfus artış hızı çok yavaşmış, bu sayının M.S 1. yüzyılda 300 milyon civarında olduğu düşünülüyor.

14. yüzyılda veba 75 milyon insanı öldürüyor, sonuçta 1.650 yılında gezegenimizde sadece yaklaşık 500 milyon kişi var. 1850 yılında dünya lk defa 1 milyara ulaşıyor, bu gün ise 6.5 milyardan fazla insan aynı dünyayı paylaşıyoruz.

Gelelim bu zamana kadar yaşamış ve ölmüş insanların sayısına, bu güne kadar bu planette 106 milyar insanın yaşayıp öldüğü hesaplanmış. Bu arada ekleyelim 2.050 yılında dünya da yaklaşık 8-9 milyar kişi olacağız, 2.200'e gelincede sadece 10 milyar, tabi o günleri insanoğlu görebilirse.

http://www.sciam.com/