30 Eylül 2009 Çarşamba

tüm zamanların en iyi 100 kitabı



daily telegraph ve the guardian gazeteleri ile abd’li talk show sunucusu oprah winfrey’nin kitap kulübü’nün de katkılarıyla oluşturulmuş listeymiş efendim.

1- savaş ve barış / lev tolstoy
2- 1984 / george orwell
3- ulysses / james joyce
4- lolita / vladimir nabokov
5- ses ve öfke / william faulkner
6- görülmeyen adam / ralph ellison
7- deniz feneri/ virginia woolf
8- ilyada ve odysseia / homeros
9- gurur ve önyargı / jane austen
10- ilahi komedya / dante alighieri
**************************************
11- canterbury hikâyeleri / geoffrey chaucer
12- gulliver’in gezileri/ jonathan swift
13- middlemarch / george eliot
14- ruhum yeniden doğacak / chinua achebe
15- çavdar tarlasında çocuklar (gönülçelen) / j. d. salinger
16- rüzgâr gibi geçti/ margaret mitchell
17- yüzyıllık yalnızlık / gabriel garcia marquez
18- muhteşem gatsby / f. scott fitzgerald
19- madde 22 / joseph heller
20- sevgili / toni morrison
21- gazap üzümleri / john steinbeck
22- geceyarısı çocukları / salman rüşdi
23- cesur yeni dünya / aldous huxley
24- mrs. dalloway / virginia woolf
25- native son / richard wright
26- amerika’da demokrasi / alexis de tocqueville
27- türlerin kökeni / charles darwin
28- herodot tarihi / heredot
29- toplum sözleşmesi/ jean-jacques rousseau
30- kapital / karl marx
31- prens / niccolo machiavelli
32- itiraflar / st. augustine
33- leviathan / thomas hobbes
34- pelopponnes savaşlarının tarihi/ tukididis
35- yüzüklerin efendisi / j. r. r. tolkien
36- winnie the pooh / a.a milne
37- aslan, cadı ve dolap / c.s lewis
38- hindistan’a bir geçit/ e. m. forster
39- yolda / jack kerouac
40- bülbülü öldürmek/ harper lee
41- incil
42- otomatik portakal / anthony burgess
43- ağustos işığı / william faulkner
44- siyah insanların ruhları / w. e. b. du bois
45- engin sargasso denizi/ jean rhys
46- madam bovary/ gustave flaubert
47- kayıp cennet/ john milton
48- anna karennina / leo tolstoy
49- hamlet / william shakespeare
50- kral lear/ william shakespeare
51- othello/ william shakespeare
52- soneler / william shakespeare
53- çimen yaprakları/ walt whitman
54- huckleberry finn’in maceraları/ mark twain
55- kim / rudyard kipling
56- frankenstein / mary shelley
57- süleyman’ın şarkısı / toni morrison
58- guguk kuşu / ken kesey
59- çanlar kimin için çalıyor / ernest hemingway
60- mezbaha 5 / kurt vonnegut
61- hayvan çiftliği/ george orwell
62- sineklerin tanrısı / william golding
63- soğukkanlılıkla / truman capote
64- altın defter / doris lessing
65- kayıp zamanın izinde / marcel proust
66- büyük uyku / raymond chandler
67- döşeğimde ölürken / william faulkner
68- güneş de doğar/ ernest hemingway
69- ben, claudius / robert graves
70- yalnız bir avcıdır yürek / carson mccullers
71- oğullar ve sevgililer / d. h. lawrence
72-kralın adamları/ robert penn warren
73- git onu dağda anlat / james baldwin
74- charlotte’un sevgi ağı / e.b. white
75- karanlığın yüreği / joseph conrad
76- gece / elie wiesel
77- tavşan kaç/ john updike
78- masumiyet çağı/ edith wharton
79- portnoy’un feryadı/ philip roth
80- bir amerikan trajedisi / theodore dreiser
81- the day of the locust / nathanael west
82- yengeç dönencesi/ henry miller
83- malta şahini/ dashiell hammett
84- kuzey işıkları üçlemesi / philip pullman
85- death comes for the archbishop / willa cather
86- düşlerin yorumu / sigmund freud
87- henry adams’ın eğitimi / henry adams
88- mao’dan sözler / mao zedong
89- dinsel deneyim çeşitleri / william james
90- brideshead revisited / evelyn waugh
91- sessiz bahar/ rachel carson
92- istihdam, kazanç ve para genel teorisi / john maynard keynes
93- lord jim / joseph conrad
94- goodbye to all that/ robert graves
95- the affluent society/ john kenneth galbraith
96- söğüt ağaçlarındaki rüzgâr / kenneth grahame
97- malcolm x’in otobiy. / alex haley ve malcolm x
98- eminent victorians / lytton strachey
99- renklerden mor/ alice walker
100- ikinci dünya savaşı/ winston churchill

"tüm zamanların en büyük 100 yazarı " da buradadır.
kime göre neye göre
(thisrecording.com'un editörlerine göre)

29 Eylül 2009 Salı

Giderayak / Nazım Hikmet

Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.

Haziran 1959
Nazım Hikmet



yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.

aynı daldaydık, aynı daldaydık.
aynı daldan düşüp ayrıldık.
aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

28 Eylül 2009 Pazartesi

air jordan

24 Eylül 2009 Perşembe

Yalnızlık Efendi / Elif Şafak


Bilmem Yalnızlık Efendi ile aranız nasıl? Benim oldum olası iyidir. Severim
kendisini, zannımca o da benden memnundur. Yalnızlık Efendi uzunca boylu, titiz, temiz ve bakımlıdır. Çok yakışıklı sayılmaz belki, fakat hayli alımlıdır. Kıyafetlerini
nerede diktirir bilmem ama giyimi kuşamı farklıdır. Hayatımda tanıdığım en donanımlı, en kültürlü, ayakları en çok yere basan varlıklardan biridir. Okumayı, düşünmeyi ve hayal etmeyi sever; haftada en az üç kitap bitirir. Tefekkürü de bilir, tevekkülü de. Özgüveni yüksektir, kendi kendine yeter. Kimseye yalakalık etmez, hesap kitap yahut pazarlık ve çıkar işlerinden hazzetmez. Elalemin nabzına göre şerbet vermez, kula kulluk etmez. Vefalıdır. Sadıktır. Kendisine yapılan iyilikleri asla unutmaz ama kötülüklere gelince hafızası balıkların hafızasına döner; kemlikleri ve kinleri çabuk unutur. Kimseyle düşmanlığı yoktur. Kancıklık sevmez. Dedikodu etmez. Başkasının gölgesine muhtaç olmadan tek başına yaşayan hür ve gür bir ağaç gibidir. Canı sıkılınca duvarında asılı eski bir yazıya bakar; kim bilir hangi mahir hattatın elinden çıkma yazıda şöyle yazar: “Bu da Geçer Ya Hu”. Yalnızlık Efendi yazıyı okurken gülümser, yarı mahcup, yarı mağrur. Ne zaman ona insanlardan ya da dış dünyanın çarkından şikâyet etmeye kalksam, eliyle savuşturur sözlerimi. “Boşversene ya hu,” der. “Yalnız geldik bu dünyaya. Sanki yalnız gitmeyecek miyiz?” Gerçi şahidim, zaman zaman onun da içinin daraldığı olur. Yalnızlık Efendi en çok başkalarıyla karıştırılmaktan rahatsızdır. Yalnızlık, “Issızlık” demek değildir. Issızlık Efendi başka mahallede yaşar. Biraz huysuz bir tiptir. Hani bahçesine kaçan topları kesmeye kalkan aksi ihtiyarlar var ya, onlardandır. Bizimkiyle ara sıra selâmlaşırlar o kadar. Keza yalnızlık, “Kimsesizlik” demek de değildir.

Kimsesiz Efendi şehrin dışında bir mağarada yaşar. Saçı sakalı birbirine karışmış. Bizimkiyle kırk yılda bir karşılaşırlar o kadar. Yalnızlık ne ıssızlıktır ne kimsesizlik. Yalnızlık insana en çok başkalarıyla çevriliyken gelen bir histir ki, kimileri buna “Etraf kalabalıkken kalbin yalnız olması hâli” derler.
Yalnızlık Efendi der ki, “Yalnızlık insanın kendi kendisiyle yaptığı bir sohbettir. Aracısız. Katkısız. Oyunsuz. Yalansız. Saf ve som bir sohbet...” Bazen olur bana, nedensiz, öylesine. Güçlü bir kaçma arzusu başlar içimi kemirmeye. Televizyon, radyo, gazeteler... Hepsinden koparım. Telefonları bir kenara kaldırırım. Email’lere bakmam, kimseye tek satır yazmaz olurum. Kepenkleri indirir, geçici bir süre tadilata girer, içime kapanırım. Yapılacak işler kule olur yükselir masamda. Okunacak mektuplar, kotarılacak sorumluluklar birikir bir kenarda. Sokağa çıkasım gelmez; çıksam kenarlardan yürürüm, saçak altlarından. Görünmez olmak isterim. Saydam bir cisim gibi ve yabani. Kazara bir tanıdığa ya da beni tanıyıp konuşmak isteyen okurlara rastlasam dilim dolanır, iki cümle kuramam. Çünkü o esnada içeride Yalnızlık Efendi ile konuşuyorumdur. Aynı anda iki
boyutta birden olamam.

Bazen olur herkese, nedensiz, öylesine. Yalnızlık Efendi dikilir balkonumuzun altında. Çakıl taşları atar penceremize. “Hadi çık dışarı” der. “Çık da oynayalım.” Bazen olur. Yalnızlık çağırır. Ve sen terliklerini giyer, her şeyi ve herkesi bir kenara bırakır, ruhunun mahzeninin merdivenlerinden inersin üçer beşer. Mahzende Yalnızlık Efendi seni bekler. Beraber oturur sohbet edersiniz sabahlara kadar. Hayattan, zamandan, insanlardan, oluştan bahsedersiniz. Yalnızlık Efendi felsefe sever. Gerçi hiçbir şeyi çözemezsiniz ama zaten sohbettir maksat, çözüm arayışı bahane. Bilmem Yalnızlık Efendi ile aranız nasıl? Benim oldum olası iyidir. Severim kendisini, zannımca o da dostluğumuzdan memnundur.

Marie Laforet

cemal süreya için

tanrı
binbirinci gece şairi yarattı,
binikinci gece cemal'i.
binüçüncü gece şiir okudu tanrı,
başa döndü sonra,
kadını yeniden yarattı.

ülkü tamer

U2 Seneye İstanbul'da

kesinleşti...Demek ki insan hakları falan palavraymış...

http://www.u2.com/tour/index/

11 Eylül 2009 Cuma

plaj havlusu


pedro almodovar

shining



bayramda....

Johnny Deep




Halk düşmanı





HEATH L.





Vur erdil'e


Ben Erdil Yaşaroğlu'nun mizahını beğenirim ama gene de bir iki defa vurdum...

http://www.erdilyasaroglu.com/vur_erdile

10 Eylül 2009 Perşembe

9 Eylül 2009 Çarşamba

yalnız ve güzel ülkem


http://acetobalsamico.blogspot.com/2009/09/yalnz-ve-guzel-ulkem.html

yeni nesil doktorlarımız


İLAÇ sektöründe 20 yıl çalıştıktan sonra emekliye ayrılan pazarlama müdürü T.S. ilaç sektöründe dönen dolapları HABERTÜRK’e anlattı.

İlaç sektörünün“silah sektöründen de kirli bir sektör” olduğunu belirten T.S., satış baskısıyüzünden mümessillerin kötü yola düştüğünü söyledi. İlaçların reçeteyeyazılmasını sağlayabilmek için doktorlara buzdolabından uydu antenlerine varana kadar, her türlü hediye verdiklerini anlatan T.S. işin çığırından çıktığını, doktorlara geceyi geçirmek üzere kadın bile ayarlandığını itiraf etti.

T.S.’nin HABERTÜRK’e çarpıcı açıklamaları şöyle:“Piyasaya 1997’den sonra yabancı bir ilaç firması girdi ve doktorlara ‘Bu paydan sizin de hakkınıza düşen olmalı’ dediler. Beyaz eşya bayii gibi doktorlara uydu antenleri, televizyonlar, buzdolapları hediye etmeye başlandı.”

20 İLAÇ BİR DVD

“Bir doktora ne hediye alsak diye beyin fırtınasıyla toplantı yapar, hediyeleribelirlerdik. 2005’te DVD modaydı. Bir doktor, bir DVD oynatıcıya günde 20 ilaçyazarak hak kazanıyordu. En çok rağbet gören şeylerden biri de laptop’tu. Kamu sağlığı semt kliğinde kullanılmak üzere bir laptop bağışladık. Tabii bu gerçek bir bağış değil. Doktor aldı, kendi kızına verdi. Bu kadın daha sonra ilaç yolsuzluğundan içeri girdi. İlaç yazmaları karşılığında doktorlara aklınıza ne gelirse veriyorduk. Bir kulakburun boğazcıya lüks otomobil bile alındı. Bir doktora uydu anteni alındı. Bir doktora gece birlikte olacağı bir kadın bile ayarlandıvakti zamanında.”

8 Eylül 2009 Salı

Jerry Lewis


Hayatını komiklik ya da biraz daha acımasız bir tanımlamayla "soytarılık" yaparak kazandı, büyük ününe ekranın önünde çoğu zaman saçma hareketler yaparak, garip sesler çıkararak ulaştı. Ama perde dışındaki ciddiyeti ve büyük karizması kuşakları etkiledi. Bu mükemmel fotoğrafta da komedinin ne kadar ciddi bir iş olduğunu bir kez daha anlatıyor gibi... Rupert Pupkinler hep olacak... Ama komedinin kralı her zaman Jerry Lewis'tir...

http://pachydermata.blogspot.com/

4 Eylül 2009 Cuma

met üst

samsun'a
çiktiginda

ona da demislerdir
mutlaka:

amman yaa
bosver abi yaa
memleketi sen mi
kurtaracan
mustafa kemal abi
yaa

2 Eylül 2009 Çarşamba

gene soruyorum


neden bu kadar ciddisiniz?

1 Eylül 2009 Salı

The international



* Film tam bir ev dvd'si filmi. Sıkmıyor. Çok da esir alamıyor.
* Ben en çok, içinde hiç aşk olmamasını sevdim. Üfürükten de olsa bir aşki mevku katarlardı normalde. Olmaması filmi ayırıyor diğerlerinden.
* Clive Owen maço rollere daha çok yakışıyor. İstemesede bu rol yapışacak ona....
* İstanbul sahneleri çok klişe. Şu zamansız ezanlardan ne zaman vaz geçecek holivud.
* Haluk Bilginer'imizi artık daha uzun rollerde görme zamanı gelmedi mi? İyi bir menejere bakar....
* Kapalı çarşı sahnelerini kalabalığın haberi olmadan çekmek zorunda kalmışlar. Dünyanın en büyük marketini kapatamazdık ya diyorlar.
*Clive abi elindeki silahı hiç bir kapalı çarşı esnafının ırgalamamasına çok şaşırmış. Aha burada öyle diyor.