30 Temmuz 2009 Perşembe

Bob Ross


Burada, tam burada
kocaman, mutlu bir ağaç yaşıyor olsun.......

Bob Ross

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Erdil Yaşaroğlu anı, Yiğit Özgür karikatür


İlkokulda söyleşi yapmak çok eğlenceli. Çünkü çok komikler. Eğlenceli sorular sorarlar, neşeli bir söyleşi olur.
Dün Açı İlkokulu‘na gittim. 4. ve 5. sınıflar geldi söyleşiye. Yerlerine otururlarken, ben de bi kenardan bunları izliyorum. Bir erkek çocuğu yanıma geldi, ellerinde Komikaze kitaplarından bikaçı vardı.

-Okudun mu hiç Komikaze? Çok komik çiziyo adam dedi. Ben de,
-Okudum ama ben beğenmiyorum. Dedim.
Bir pislikmişim gibi suratıma baktı ve gitti.
Bu bakıştan mutlu olacağım hiç aklıma gelmezdi…

Sonra başladı söyleşi. Bir on dakka kendimden bahsettim. Nasıl başladım karikatüre, hangi dergilerde çalıştım, ne okudum onu anlattım. Sonra da Komikaze kitaplarımdan ve web sitelerimden bahsettim. Konuşmam bitince, soru cevap bölümüne geçtim ve,
- İlk soruyu kim sorcak? diye sordum.
Ön sıradan bir erkek çocuğu elini kaldırcı heyecanla. Buyrun beyfendi dedim,
-Erdil abi ne zaman gelcek? diye sordu…
Kahkaha uğultusu arasında çocukları çok sevdiğimi düşündüm…

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Carry That Weight / the beatles


boy, you're gonna carry that weight
carry that weight a long time
boy, you're gonna carry that weight
carry that weight a long time

i never give you my pillow
i only send you my invitation
and in the middle of the celebrations, i break down

boy, you're gonna carry that weight
carry that weight a long time
boy, you're gonna carry that weight
carry that weight a long time...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

charliiiiz teron.........

chealse nin yeni 10 numarası

e.p


Edith Piaf - La Foule.mp3 - Edith Piaf"

21 Temmuz 2009 Salı

zeus


Eski Yunan heykelleri hem de tapınakları (hani şimdi o çiğ Akdeniz güneşi altında şıkır şıkır parlayan tapınaklar) boyalıydılar; hem de çok canlı renklerde, sarı, kırmızı, lacivert, yeşil...Heykellerin gözleri de bugünkü gibi kör kör bakmazlardı, kaşları kirpikleri, gözbebekleri vardı!

Ne o, azıcık ucuzluyor mu olay, renkli olunca görkemi mi kaçıyor? Nerede beyaz mermerin soyluluğu, nerede apukurya maskarası gibi boyanmış yüce putperest tanrıları ha? Rastık sürme çekmiş bir Apollon, elma yanak kiraz dudak bir Zeus, çıngır çıngır eteğiyle çeribaşının kızı Şengül’e benzemiş bir Afrodit...

Fatih Ürek’i hatırlatan bir koca savaş tanrısı Ares... Randevucu dul bayan Madam Atina’ya dönmüş bir Athena!...Yalnız eski Yunan değil, eski Mısır heykelleri de tapınakları da rengârenk boyalıydılar. Hatta piramitler bile.

Piramitlerin üzerinde eskiden bir de mermer tabaka kaplı olduğunu bilir miydiniz, Araplar söküp söküp götürmüşler, yeni kurmakta oldukları Kahire şehrinin inşaatında kullanmışlar, özellikle de cami yapımında. O mermerin üstünde de renkli resimler varmış binlerce yıl önce, hiyeroglif yazılar, Ra’nın ünlü gözü falan..


kapitalizm


Yırtıcı bir hayvan gibi, sizi sinsice takip eden kapitalizm tarafından dikkatle izleniyorsunuz. Aşağıda, pazarlama stratejilerinde kullanılan otuza yakın maddeden, sadece birkaç tanesini aldım, 12-17 yaş arası, okul tatilinde çalışıp ekstra harçlık kazanan çocukların parasına bile göz diken, tanrım ne acımasız bir sistem bu;


Slobbies (Slower but better working people) : Para ve kariyere değil ancak işten aldıkları zevke önem veren grup.

Boomerang Generation : Ailesinden ayrılıp, yalnız yaşadıktan sonra ekonomik sıkıntılar yüzünden geri dönen genç grup.

Yavis (Young, Affluent, Verbal, Insured and Single) : psikologların ideal hasta profilleri olan genç, zengin, ağzı laf yapan, sigortalı ve bekar grup.

Woopies (Well of older people) : Yaşlı, zengin ve mutlu grup.

TLWC (Third Level Working Couples) : İş yaşamında sabit büro yerine özel projelerde çalışan çiftler.

Dinks (Double income no kids) : Çocuksuz yaşayan ve ikisi de çalışan çiftler.

Moby (Mom Old Baby Young) : Kariyer yüzünden geç yaşlarda anne olanlar.

Doby (Daddy Old, Baby Young): Genç bir eşten çocuk sahibi olan orta yaşlı erkekler.

Skippies (School Kids with Income and Purchasing Power) : Çeşitli yan uğraşları sonucu periyodik gelire sahip olan okul çocukları.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

cosmopolitan


cosmopolitan'ın ilk kapağı...
burç eki vermiyormuş o zamanlar

sende mi yenge ile kavga ettin abi?



güzel insan vedat okyar



maç girişinde çocukları tek tek öpüp,

"bugün yenilirsek üzülmek yok, söz mü gençler? unutmayın siz beşiktaşlısınız"
diyen güzel insan

işte bugün yenildik
ama hala Beşiktaş'lıyız.


azrail akıllı ol !....



vedat abi'nin bir röpörtajından...

.... Eşime dedim ki, ‘‘Sakın bana bir şey taşıtma. Biber getir falan yapma. Ben hiçbir akrabamla görüşmem. Senin de akrabaların benim evime gelmesin. Ben akrabaları sevmem, çünkü ben seçmedim. Ben seçtiğim insanla birlikte olurum’’. Bir gün eve geldim, baldız var, bacanak var. ‘‘Bunlar ne’’ dedim, ‘‘Eee, geldiler ne yapayım’’ dedi. ‘‘Eyvah, salatanın limonu yok, alır mısın’’ dedi. Ben de ‘‘Alırım’’ dedim. Evden çıktım, devre arasıydı. 15 gün Yalova'da termalde kaldım. Eve 15 gün sonra limonla döndüm. 38 senedir bak bir daha da başıma gelmedi. Benim bir oğlum var. Eğitimini bitirdi. Bana arkadaşlarım soruyordu, oğlun kaçta diye. Ben hayatımda sormadım ki. Okuyor işte. Böyle de yaşayan bir adamım. "

18 Temmuz 2009 Cumartesi

fuzuli





aşk imiş her ne var alemde
ilim bir kıyl u kal (dedikodu) imiş ancak

16 Temmuz 2009 Perşembe

bastille day





Fransa'da her yılın 14 temmuz'unda,
1789 fransiz devrimi'nin başlangıcında
bastille hapishanesinin devrimci halk tarafindan
basılmasının yıldönümü olarak kutlanan,
monarşinin sona ermesi ve
birinci cumhuriyetin başlaması anlamını taşıyan gündür.


bir de;
Fransız sömürgesi gibi çalışan "tomates" 'in
Konya gibi bir hapishaneden
evine 1 gün erken dönmesine sebep olmuştur.

quidquid latine dictum sit altum sonatur


quidquid latine dictum sit altum sonatur

(meali;
Latince söylenen her söz kulağa bilgece gelir)

nerdesin / mercan dede



doldur sûfi kadehleri aşk ile,
kadehimiz candır, hepimiz bir can.
içelim de aklımız çıksın baştan.
doldur sûfi kadehleri aşk ile,

diyarı masivadan geliriz biz
evvel tek idik, şimdi bir olduk biz
duyardık, uyurduk, uyandık aşka,
doldur sûfi, ahh yanıyor içim,

gel dedi sultanımız geldik işte
üfle de ney'den etmesin şikayet!
şükür bizde aşık olduk nihayet
doldur dede yürekleri aşk ile.

eyvallah

çocuk



eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz, bir çocuğun gözlerinin içine bakın. çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır.
nedensiz yere mutlu olmak.
her zaman meşgul olabilecek bir şeyler bulmak.
elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmak

paulo coelho

Senza fiato / Mina



"unutma ama
ask ruzgar gibidir
senden alabileceginin hepsini alir bir anda"

isa



Ortaçağ'da Hz. İsa’nın pipisi önemli bir meseleydi...
İsa cismani varlığıyla, yani etiyle kemiğiyle dirilip göğe çıkmıştı ya... Kendisi bir Yahudi olduğuna ve dolayısıyla küçük bir bebekken sünnet edilmiş olduğuna göre, ayrı koydukları parçası, yani pipisinin ucundaki deri de canlanıp göğe çıkmış mıydı, yoksa dünyada mı kalmıştı?...

bizim türban tartışmamıza ne kadar çok benziyor değil mi?

15 Temmuz 2009 Çarşamba

sevgili güzin abla

brezilyalılar


"Brezilyalılar Tanrı vergisi yetenekleri ve disiplinsiz karakteriyle dünyaya geliyor. Antrenman sabah 10:00'da dediğim bir Brezilyalı, saat 10:05'de gelirse onu idmana almazsam umurunda bile olmaz. Arabasına atlar ve gidip uyumaya devam eder. Yataktan 10:02'de kalktığında nasıl olsa geç kaldım deyip yine uyumaya devam eder."
Jose Mourinho

"boşuna türklere avrupanın brezilyalıları demiyorlar."

bekliyorum


Bir vaha' ya çağırıyorum sizi arkadaşlar...
Abbasağa parkına...
çarşının içindeki 7-8 hasan paşa'dan üzümlü elmalı kurabiyenizi alıp kahvaltıya gelin
ya da öğle yemeğine, yukarı güneş saatinin oradaki cafelere gelin.
ya da bu akşam
Ezginin Günlüğü'nün konserine gelin...
cuma ya Devrim Arabaları'nı seyretmeye, pazar'a Cezmi Ersöz'le söyleşmeye gelin...
Kışın kar yağdığı zaman gelin.
"tank'a karşı taş, savaşa karşı Beşiktaş" yazısının altına ...
Ofisimiz bu parka baktığı için, ben ev sahibi sayılırım. Bekliyorum...
Zaten "semt bizim aşk bizim" demedik mi?
Abbasağa parkı da bizimdir.

ekteki video da baba zula'nın....

14 Temmuz 2009 Salı

eylül

Eylül...
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Akşam rüzgarları; tene dokunan bir kamçı kadar şehvetlidir.
Ben her yıl ölümü ve aşkı bu ayda beklerim.....



Ahmet Altan


vatanı kiraz ağacının gölgesine ve kadın memesine satarım
Ahmet Altan....

kovulmak için


Vanity Fair'in Heath Ledger'ın yakınlarına da doğrulattığı bir iddia sinema tarihine geçecek cinsten.

Geçtiğimiz yıl genç yaşta kaybettiğimiz Ledger, Dark Knight'taki Joker rolünü sadece sorun çıkarıp, kovulmak ve yüklü bir tazminat alabilmek için kabul etmiş.

Ledger'ın menajeri Steven Alexander'a göre, ünlü oyuncunun kontratında filmi bitirmese bile parasını alacağı yönünde bir madde bulunuyordu.

Kızıyla zaman geçirebilmek için filmden kovulmayı planlayan Ledger, çok uğraşmasına rağmen özellikle Christopher Nolan'ın sabırlı tutumuyla bunu başaramamış. Steven Alexander durumu "Heath, nasıl olsa kovulacağım diye, Joker'da deneysel bir oyunculuk sergiledi. Yarattığı karakteri kendi de çok sevince kovulmak için uğraşmaktan vazgeçti ve filmi tamamladı" sözleriyle anlatıyor.

Sihr-i Helal



Şiir, dilin doğuşuyla beraber yazıdan önce ortaya çıkmış bir edebiyat türüdür. Kendine ait dili, müzikalitesi, estetik bir etkileme gücü vardır. Eflatun, şiiri tanımlarken "büyülü söz" ifadesini kullanmıştır. Bizde de şiir için "sihr-i helal", yani "helal büyü" tabiri kullanılır. Büyü dinimizde haramdır, ama şiirin büyüsü başkadır.

Şiirin öyle bir cazibesi vardır ki, insanın aklını başından alır, başka bir áleme götürür.Şiir kelimesi dilimize Arapça'dan geçmiştir. "Şuur" kelimesiyle aynı köktendir. Manası, "fehm-i idrak", yani, "anlama, bilme" demektir. Ölçülü, biçimli ifadeler bütünüdür. Şu halde şiirin, bilgi elde etme vasıtalarından biri olması gerekir. Yani şiir, sezgi vasıtasıyla elde edilen bilgi çeşididir...Mehmet Nuri YILMAZ

Kocamız ilk oğlumuzdur


Canıyla ayrılık sürer
Kendi ölümünü kendi doğuran
Kocamız ilk oğlumuzdur
Güderler bizi tanrı adına
Yüreği kamaşır huysuzluktan

Gülten Akın

(bütün kadınlar adına yazmış sanki)

13 Temmuz 2009 Pazartesi

söyleme bilmesinler / Kamuran Akkor

insanın canına kasteden bir ses...
Arabesk'in en güzeli burada...


söyleme bilmesinler bu aşkın bittiğini
neden beni bırakıp terk edip gittiğini
yolumuz ayrılsa da dost kalalalım seninle
yalan olan sevgimiz düşmesin el diline

hiç kimse dolduramaz kalbimdaki yerini
yok artık benim için senden başka sevgili

biliyorsun çekemez hep kıskanırlar bizi
biliyorsun yıllarca çıkmaz iftira izi
bırak gizli sırrımız içimizde yaşasın
bırak o güzel günler hatıralarda kalsın

hiç kimse dolduramaz kalbimdaki yerini
yok artık benim için senden başka sevgili

10 Temmuz 2009 Cuma

Konfiçyus


Çin Halk Cumhuriyeti'nin 60, Konfiçyus'un 2560 ıncı yaşgünü şerefine hükümet büyük bir prodüksiyonla Konfiçyus'un hayatını sinemaya aktarmaya karar vermiş. Hu Mei'nin yöneteceği filmin başrol oyuncusu Uzakdoğu'nun efsanevi aktörü Chow Yun Fat olacakmış.


Çekimlerine başlanan film için 2.8 milyon dolarlık bir bütçe ön görülüyor. Ancak bu bütçe sadece oyuncular ve yönetmenin ücretini karşılıyor. Diğer tüm masraflar Çin devleti tarafından karşılanacakmış.

osmanlı cumhuriyeti

Kötü yazılmış bir senaryoyu hiç birşey kurtaramaz....Ne kast ne kurgu ne de görüntü yönetimi...

Gani Müjde ; iyi mizahcı, kötü senarist.

great

7 Temmuz 2009 Salı

angelina jolie


en güzel şarap gerdek gecesi gelinle damadın arasında ezilen üzümden yapılan şaraptır

marquis de sade

vahsi doğa

3 Temmuz 2009 Cuma

pause

Bilmediğiniz kelimelerin altını çizin, derdi öğretmenim.
Bunca yıl, bunca yol, bunca hayat ve kitaptan sonra
bütün kelimelerin altını çiziyorum
-Öğretmenim, artık izin istiyorum.
(M.Mungan)

herkes yaralı / sezen aksu


herkes ayrı bir yerini seviyor bu şarkının
herkes ayrı ayrı yaralı belli ki...
benim bam telimde buradaymış
"ne gelen anladı ne giden olanı biteni"

iki sey tuylerimi diken diken eder: eski tuplu tvlere kolumu yaklastirmak ve tezahuratlar

Şampiyonluk kutlamasının biletidir efendim....


Bir de Çarşı'nın İzmir de Toroğluna yazdıkları besteyi yazayım;

fidanlar ağaca
ağaçlar ormana
ormanlar ermana
girmeli yurdumda...

2 Temmuz 2009 Perşembe

Life is pain.


- Why did you want to be a doctor?
+ I wanted to be useful, somehow.
- You're wasting your time.
+ Why?
- Life is pain.

Diarios de motocicleta/2004

Amazon Kindle


E-book benim bildiğim büyük fiyaskodur ama işin içinde Jeff Bezos olunca adamın bir bildiği var diyor insan. Amazon'un patronu Amazon Kindle denen bir alet sürüyor piyasaya, görüldüğü üzere Newsweek'e de kapak olmuş bu sayede. 6 inch ekrana sahip, 256 mb kapasiteli Amazon Kindle'a kitaplar direkt indirilebiliyor -ki dergi aboneliği de olacakmış-. Fiyatı ise 400 dolar. Kitaplar içinse 10 dolar fiyat belirlemişler ama bu fiks mi olacak o belli değil. Amazon muhtemelen kurye şirketlerine para kazandıracağıma kendim kazanırım demiş. Bizim memlekette tutmaz bu elektronik kitap olayı. Biz de ofis insanları -ki erkekler hariç- kendilerine gelen forw maillerin print'ini alıp vapurda, metroda okuyor. Kağıdı seviyoruz, kitabı seviyoruz, kitap hacılamayı seviyoruz. E book ne lan!..

Maria Sharapova



Maria Sharapova'nın bu kareleri Los Angeles Havaalanı'nda çekilmiş. Daha yeni Avustralya Açık'ı kazanmış bilmem kaç milyon dolar serveti olan Maria valizlerinin uçaktan çıkmasını bekliyor. Yetmiyor; kendisi taşıyor. Bizde bu noktaya ulaşan bir sporcu olsun; bırak valizlerini, pasaportunu bile taşıtmak için 2 kişi dolaştırır arkasında...



itirazı olan ?

Zeki Demirkubuz

Pek sosyal olmayan, hayatı yalnız yaşayan, fazla arkadaşı olmayan biriyim; ama Beşiktaş tribünü öyle bir yer ki o kapıdan girdiğin an herkes kardeşin, arkadaşın olur. Orada başka bir şey var! Nasıl yurt dışına çıktığınızda özleminiz öyle bir artar da kötü şeyleri bile anarsınız, onun gibi bir şey..."

"Antalya Film Festivali'nde jüri üyesi olmam önerisi geldiğinde aynı tarihlerdeki Beşiktaş-Liverpool maçına gitme isteğimin kabul edilmesini şart koştum. Artık bana bu yönde teklifler getirecekler önce Beşiktaş'ın fikstrüne bakıyor. Gücünüz ve arzunuz varsa böyle şeyler
mümkün!."

zeki abinin formasına dikkatinizi çekereim. (19 deli ibo, yani Beşiktaş'ın en çalışkan en emekçi futbolcusu...)

küresel

If not for you / Rod Stewart


Aslında bir Bob Dylan şarkısıymış. Sonradan öğrendim. Ben çatlak sesli iskoçdan seviyorum.
If not for you nasıl oluyorsa sen olmazsan anlamına geliyor hala anlamış değilim....
ama şarkı güzel...



if not for you,
babe, i couldn't find the door,
couldn't even see the floor,
i'd be sad and blue,
if not for you.

if not for you,
babe, i'd lay awake all night,
wait for the mornin' light
to shine in through,
but it would not be new,
if not for you.

if not for you
my sky would fall,
rain would gather too.
without your love i'd be nowhere at all,
i'd be lost if not for you,
and you know it's true.

if not for you
my sky would fall,
rain would gather too.
without your love i'd be nowhere at all,
oh! what would i do
if not for you.

if not for you,
winter would have no spring,
couldn't hear the robin sing,
i just wouldn't have a clue,
anyway it wouldn't ring true,
if not for you.

Nadal'sız tadı yok

2008 Wimbledon finali, benim izlediğim en heyecanlı tenis maçıydı.
Kuvvetle muhtemel benim neslimdeki bir çok kişi içinde öyle olacak.
Ne yazık ki rövanşını bu sene izleyemeyeceğiz,
çünkü bilinen diz sakatlığı, Nadal'ın Wimbledon planlarını suya düşürdü.



Gelmiş geçmiş en iyi maçın rövanşını engelleyen, Nadal'ın belki de beşinci üst üste Fransa şampiyonluğunu kaçırmasını sağlayan, Federer'in de kariyerinin belki de tek Roland Garros zaferini elde ettiren diz tendonlarından bir sakatlık bu.

Tenisi bir zamanlar gerisinde olduğu onlarca sporun önüne fırlatan, Mayıs-Haziran döneminde futbolun da önüne taşıyan müthiş rekabetin bir bölümü iptal oldu.

Neyse ki ben Foça da tatilde olacağım için izleyemeyecektim.:)

1 Temmuz 2009 Çarşamba

1.Geleneksel Bağarası Nektarin Festivali



Biricik genel müdürümüz Ela'mızın Foca'daki nektarin fideleri bu sene ilk defa meyva verecek...
Bunu tabi ki bir festivalle kutlamamız gerekirdi.

Aylarca süren hummalı çalışmanın sonucunda kusursuza yakın bir şekilde organize edilen
1. Geleneksel Bağarası Nektarin Festivalini 4-5-6 Temmuzda gerçekleştireceğiz...O tarihlerde hava sıcaklığı en düşük 21, en yüksek 33 derece...süper...



Festival programı ve çalacak ulaslar arası gruplar(!) aşağıdaki gibidir.

4 Temmuz 2009



10:30-11:00 Havaalanında karşılama

12:00 Foçaya Varış, otele yerleşme vs

17:30’ye kadar Foça’da deniz - güneş

İsteyenlere saat 16:00’da 1 saatlik yürüyerek rehber eşliğinde Foça tarihi yerler gezisi

17:30 Bağarası’na doğru yola çıkış

17:40 Bağarası’nda Nektarin Bahçesine dalış, dalından nektarin toplama, eteklere doldurma

18:30 “Elif-Alpay” çiftlik Bahçesinde mangal hazırlıkları, biraya başlama, uzun eşek oynama, ip çekmece, çuval yarışı vs

20:00 Mangala başlangıç,

22:00 Nektarin güzeli güzellik yarışması sonuçlarının ilanı ve Barış Keskin konseri

Canınız ne zaman isterse Foçaya otele transferi



(Not: Otelde kalmayanlara da muhtelif saatlerde Foça’ya denize ulaşma seferleri yapacağız.)





5 Temmuz 2009



Ne zaman uyanırsak kahvaltı

Ne zaman canımız isterse Foça ‘da Deniz-güneş, deve güreşi, su topu vs

17:30 Bağarasına tranfer

17:40 Bağarası’nda Nektarin Bahçesine dalış, dalından nektarin toplama, eteklere doldurma, yolculuk için paket yapma, akşamdan kalan biraları göçertme (bence geceden birşey kalmaz…)

19:00 Havaalanı için yola çıkış

20:00 Havalanına varış



(Not: Pazartesi sabah dönecek olanlara münferit planlar yapabiliriz..)



"Nektarin Güzeli" ve "Nektarin Kralı" yarışmalarında adam kayırma yapılacağı konusunda duyumlar almaktayım.
Zannetmiyorum öyle bişey olsun di mi Ela....

münacaat / İsmet Özel



bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylâk
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.

vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

hata yapmak
fırsatını adem'e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

çeşme var, kurnası murdar
yazgım
kendi avucumda seyretmek kırgın aksimi.

gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylâk kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.




gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

oysa bu sürgün yeri, bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış, bir yanış tasarımı beride
öte yakada benî âdem
her gün küsülü kaldık.

bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

Haşmet Babaoğlu


Böyle kıyaslama ve benzetmelere hiç yakınlık duymuyorum. Hele şu “futbol hayata benzer” lafları falan! Bunları söyleyenler de hayatta yedikleri golü ömrü billah çıkartamamış insanlardır ama nedense ille de futbolu hayata benzetirler. Futbol oyundur kardeşim, ne hayat ne aşk oyun değildir. Adama ya görmemişsin ya da sopa yememişsin derler ama nedense bu benzetmeler çok yaygın!" Haşmet Babaoğlu